Koridorun
sol çaprazında oturan sarışın kadına usulca sarılmak istiyorum. Hangi neden
böyle anlamsız bir sevgi yaşatıyor olabilir kaburgalarıma! Çocukluğumda parçalanan
oyuncaklarımın aklıma düşmesi mi, yoksa tam da bu sefer tamam dediğimde güvenimi
yıkan insanlar mı? Kırılmış halimi andıran gülümsemeleri gördüğümde duyduğum
yakınlık mı? Yalnız başına kim ne işle uğraşıyorsa uğraşsın, önündekine iyice
dikkat kesilen bu insanlar öyle masum geliyor ki gözüme, onları başka türlü görmek
istemiyorum. Büyüsü bozuluyor,
kaybedecek bir mabed aramıyorum.
Sadece
kitabının yaprakları arasında kaybolan kadına değil, sol hizamda boşalan
koltuğa geçip, cenin pozisyonunda yatan gence de sarılmak istiyorum. Bir sokak
insanıyımdır belki, bilmiyorum. Sahilde vücudunun uzuvlarına yer açan
insanların hareketlerine benzeyen bir şekilde başını yerleştirdi koltuğuna.
Arkamda karanlıktan faydalanıp öpüşen çiftin gülüşmelerine inat tam da
karşılarında yalnızlığın kutsallığını sunuyordu. Çekinmeden! Ortaklarının
karşısında. Bu ışıklı kutunun içindekiler, en soylu anlarımızda, yolculukta
yakalamıştık birbirimizi. Bileti yanlarında olanlar, ortaklar!
Bu
yol bittiğinde herkes aynı heveslemi varacaktı gideceği yere? Hangimiz en
zorlananı mızdı? Ve hangimiz bir hevesle
gideceği yere varmak için can atıyordu? Yine
tanıdık kahkahalardan birisi! Şu yolların bitmesini hiçbir zaman istemedim ben.
Hiçbir zaman varmıyım varacağım yere ve hiç ulaşmasın o sıcağında donduğum
yemek kokuları.
Hayalimizde mavi beyaz kareler var bizim.
Bozulmasınlar, yok olmasınlar hiç oradan. Kaybolalım. İçimizden geldiği gibi
kırılalım. Kırıldıkça daha mutlu olmazmıydık biz? Yüzyüze konuşmak varken cam
kırıklarının üzerinde dans etmeye mahkum olmaktı görevimiz.
Hadi
sarılın ey yalnızlar! Siz güç verin, bari siz anlayın halinizden diyeceğim
fakat yine kopup gidecek güvenim. Ah şu kırılmaktan korkan sokak insanları! Kara
bir kutunun içindeyim şimdi; seslenirken söndü ışıklar. Işıklar kapandığında neden
hep mutlu olur bu sokak insanları? Nasıl bir keşmekeştir ki kurtulurlar
dehlizlerinden, güven verir karanlığın sorgusuzluğu. Her şeyden uzaklaşıp köşelerine
yaslarlar sırtlarını. Soğuktan arınıp sinerler koltuklarına, gözleri buğulaşır
sarı sokak lambalarında. Kalkma sakın oradan! Kalbinden verdiğin hangi mavi,
hangi beyazlık hakkettiği değeri gördü senin. Bu kez kalkma o siyahında
sıcağını bulduğun yerinden. Başkasıda anlasın bu korunaklılığın nasıl bir tutku
olduğunu deme. Renklerin hep yollarda kalmadı mı senin? Aldanma, servetleriyle
kazandıkları tek şey yalancılarıydı onların. Bırak, bu “yoksulluk” da yoksunluk
da bizim.
Ruhun
konuşurdu senin. Elbet anlardı halinden. Ruhun vuruşundu. Bu siren..! Gözlerinin. Ve ruhun hep savunmasızdı. Ellerin
gözlerine perde olsa da, kalbin yine molozların altında kalırdı. Ey sokak
insanı! Peki ya suç kimin?
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder