7 Ağustos 2015 Cuma

ESKİTİLMİŞ YAZ


“Döküldü bu soğuk geceye, soluma kazıdıklarım.” demek istediğinde en içim, ademoğlunun hastalığıydı bu diye hatırlarım. Kaçtığından yakalamaya tenezzül etmediğim. “Bırakın gitsin!” dediğimde burkulduğum. Hoşlarına gitmişti değil mi? Ne zaman keyfe düşsek beklerler münzevi halimizi. Hoyrattır buranın insanları bu yaz vakti. İçtenliklerine aldanmışız heyhat. Bak! İnandığımız masallar düşmüş yerli yersizce. Kandırılmış suretimizse kadehlerle kalmış, sevişmişler eskitilmiş eşikte.
 
 

Düğümlendiğimde yine, alışkın hayat vazifesine itaat etti. Bir keder de o bıraktı önüme. Darmadağın oldu yıpranan sözler. Önümde yığınla dağılmış heceler, gecelere meydan okudu. Hangisinden başlamalıydık? En ucuzundan mı? İyisi mi zerdüşün hürmettiğine  sığınmalı.

Üşkağatçı kaçağın teki değildim halbuki, onların kurallarıyla oynamaya başlamadığımdan beri. Şimdi boğazımın tam ortasında kara demirler var, soğuk! Bıçağın keskin ucu, yanlarında tenini okşayan bir saçı anımsatır.

İzin verme demiştim kendime. Söz geçiremedim gecelere. Sürüklediler yüzünün kıyısına. Sinsice. Körüklenmemesi gerekiyordu oysa. Yorgundu kalbim, sükunetiyle büründü zehre... Boğuldum.

Iraklardan kaçmalıydım hep, boş sokaklara düşman olmalıydım. Yapamadım. Onlara değdim. Kanadı en derinden. Hatırlandı olmayan yaz.

Ve üstadımın kelamını aksettim:

“ Dudakların yarım bıraktığı sözleri gözler tamamlarmış.” Söz yoktu ki, tutukluğumuzun sebebi köhne yaşlardı. Şahidi acınası güz, bitmeyen kıştı...
 
 
 

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder