Yüzünde İstanbul siluetinin derinliği demlenmişti, ey yaslı sevda. Bense
kımıldamadan durup öylece bakıyordum sana. Sanki en ufak bir esintide bozulup
gidecekmiş gibiydi her şey. Hep bu anda kalsak, hiç sonrası olmasa mesela,
sahile insek biraz, anlatsak anlatsak... Dökülsek kelimenin tam manasıyla,
dertleşebilsek müsamahayla… Asırlık bir mahzene hapsolmuş gibi kenetlensek
birbirimize, muhtaç olsak, nedenimiz olsa. Ben öyle birini sevdim ki her
paylaşabilmenin kenarına yaklaştığım da kaybolurum geçmişimde ve geleceğimde.
En tehlikelisini icra eder yüreğim, vazifesini bilir! Kanar köhne uca.
Hasret
aşikâr,
Zırhım yasak ona.
Dar
çeperinden çıkamayan bir sevda, kendi içinde yana yana yok olurken, tanık olmak
zorunda olduğum öfkem, dili zincirlenen bir meczuptan söküp alamaz yaslı
sevdasını. Doğmadan öldürüleni söndür, ört ve unut yasını ey ahvalim.
Ürkmekten
vazgeçtim inancım kırılınca. Neden hiçbir şey sonsuza kadar sürmez ki? Diye
sormayı da bıraktım. İhtimaller ne kadar şıksa o kadar uzak bana. Kestim artık,
çırpınmayı bıraktım, sen de aç gözünü arkadaşım, uyan hadi! İhtimaller şık
fakat uzak, hepsi uzak, çok uzak.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder