Kapı’nın gıcırdısı
duyularıma hitap eden son şey oldu. Uçtum, birden bire yok oldum. Geçmişime
düştüm, özlemimi hatırladım.
Şimdi şu bankın kenarından uzanan o el aslalarla dolu manaların ta kendisi. Bir şekerin getirdiği o kusursuz gülümsemenin değerini iyi bil çocuk. Koş, bak, konuş.
Koş ki savur rüzgârları tenime, anımsat!
Bak ki gözlerim kaybolsun gözlerinde, korkusuzca.
Konuş ki yaram kanasın, çözülelim, düşünmeden ilk defa!
Zamanın değerini algılamak istemiyorduk. Çocukça hayallerdi bizimkisi… İçi hep saftı ve şimdi yıllar geçti, büyüdük, geleceğe geri döndük.
İşitilmesi arzulanır mı? Bu seslerin. Meçhul. Neden meçhul?
Ah sesler…
Gitgide uzaklaşan sokak sesleri, sessizliğimizi fark ettirdi bizlere. Koyu karanlıklardan korktuğumuzu, üşüdüğümüzü; söyleyemedik, beceremedik. Güçlü görünmeye çalışırken, yoksun olduğumuzu sandıkları duygularımızı haykırmakta hep amatördük biz. Araf'ta olmak, gri olmak ne acınası
Bir ses geldi öteden, hiç olmadığı kadar emindi kendinden:
“Dudaklarınız, keşkelerle dolu cümleleri telaffuz etmemişse eğer, mutlusunuzdur.”
Peki ya şimdi,
İçten sarılmalara ihtiyacımız var bizim, sizin, hepimizin, herkesin.
Şimdi şu bankın kenarından uzanan o el aslalarla dolu manaların ta kendisi. Bir şekerin getirdiği o kusursuz gülümsemenin değerini iyi bil çocuk. Koş, bak, konuş.
Koş ki savur rüzgârları tenime, anımsat!
Bak ki gözlerim kaybolsun gözlerinde, korkusuzca.
Konuş ki yaram kanasın, çözülelim, düşünmeden ilk defa!
Zamanın değerini algılamak istemiyorduk. Çocukça hayallerdi bizimkisi… İçi hep saftı ve şimdi yıllar geçti, büyüdük, geleceğe geri döndük.
Kaçıp ıssız bir taraflara, ağlıyasımız var masumiyeti
yakaladığımız şiirlerle, şarkılarla ( Neden ıssız bir taraflara?) ve o
yakaladığımız yerde kalasımız var zamanın önemini düşünmeden saatlerce,
yalnızca ( Neden yalnızca?). Durup tek başımıza irdelememiz gereken onlarca konunun
içinde çaresizliğimizle yüz yüzeyiz şimdi.
“Tamam, geçti bir şey yok, tamam ağlama artık geçti,
bak BEN varım yanında, korkma hepsi geçti…”İşitilmesi arzulanır mı? Bu seslerin. Meçhul. Neden meçhul?
Ah sesler…
Gitgide uzaklaşan sokak sesleri, sessizliğimizi fark ettirdi bizlere. Koyu karanlıklardan korktuğumuzu, üşüdüğümüzü; söyleyemedik, beceremedik. Güçlü görünmeye çalışırken, yoksun olduğumuzu sandıkları duygularımızı haykırmakta hep amatördük biz. Araf'ta olmak, gri olmak ne acınası
… Ne güç…
Böylece mutsuzluğun tadını iyice hisseder olduk peki
ya mutluluğun tadı nasıldı? Tadı var mıydı? Hatırlayan var mı? Ki unutulmuş,
yıllar olmuş. Biri mutluluğun tadını tarif edebilir mi? Bize. Umut olsun diye,
yitik özümüze fütursuzca sahip çıkalım diye…
Bir ses geldi öteden, hiç olmadığı kadar emindi kendinden:
“Dudaklarınız, keşkelerle dolu cümleleri telaffuz etmemişse eğer, mutlusunuzdur.”
Peki ya şimdi,
İçten sarılmalara ihtiyacımız var bizim, sizin, hepimizin, herkesin.
Herkesin kalbi kırık bir şeylere, oysaki
sarılabilseydik şöylece ve öylece durabilseydi zaman şimdi akan rimellerin
kıyısında oturan biz olmayabilirdik.
Güzel yaşamak için akıl, hayat umut içinde mutluluk, gülmek için çocukluk, gelecek için hayat sorumluluk ister.
YanıtlaSilYorumunuz için teşekkür ederim.
Silkapı kolu sesi evet biraz korkunç geliyo bana da. bide ekolu denedim de yok hala korkunç :)
YanıtlaSil:D İfade etmeye çalıştığım "Dert" bu değildi ama yine de teşekkürler. :)
Silolsun ben oraya takıldım :D
Silarafta olmal,gri olmak ne acınası......çareziliğin son noktası bence araf
YanıtlaSilKaçınılmalı elden geldiğince.
SilAşk, insanı güzelleştirir.
YanıtlaSilMuhakkak :)
Sil